27 Nisan 2016 Çarşamba

SATIRLARDAN AKAN BİLGELİK: ÖYLE MİYMİŞ?

Sindire sindire, her bir cümlesinin tadına varılarak okunası bir Şule Gürbüz kitabı: Öyle miymiş?

Öyle güzel, naif bir bilgelikle kurulmuş cümleler barındırıyor ki hayran kalmamak imkansız.
Bu kitabı ıskalamayın.



26 Nisan 2016 Salı

GÜNÜN TATLI YORGUNLUĞU

Haftasonu (23-24 Nisan) 21. İzmir Kitap Fuarı'nın son günleriydi ve bu iki günü fuarda dolu dolu geçirdim. Oldukça yorucu fakat geride bıraktığı anılarla keyifli bir haftasonu oldu kendi adıma.

Cumartesi, önce 14.15'deki Ercan Kesal söyleşisine katıldım. Daha önce de yine fuarda bir kez dinleme şansına eriştiğim Kesal'i bir kez daha dinlemek büyük keyifti.

Bu söyleşi bittikten sonra, imzası da vardı fakat merakla beklediğim Murathan Mungan'ın söyleşiyle kesiştiğinden, söyleşi bittiğinde yerimden kıpırmadan aynı salona gelecek olan Murathan Mungan'ı bekledim.

Murathan Mungan'ın bendeki yeri cidden apayrıdır diyebilirim. Yaşayan Türk yazarlar arasında onu ayrı bir yere konumlandırırım. Yazdıklarıyla, bir okur olarak dağarcığımı, ufkumu genişletmiş kıymetli yazarlardan.

Bu yüzden de, zaten programda adını gördüğümden beri bu söyleşiyi merakla bekliyordum.
İnsanın sadece yazdıkları aracılığıyla bir nevi iç dünyasına konuk olduğu yazarı kanlı canlı görmesi ilginç ve unutulmaz bir his. Bu bir bakıma da okunan kitaplardan sonra bütünü tamamlayıcı bir şey aslında.

Bir saat süren bu keyifli söyleşinin ardından günün zor kısmı başladı. Elbette imza kuyruğundan bahsediyorum. Ayakta geçen üç saatlik sürenin ardından, 16.40 gibi girdiğim imza kuyruğundan 19.45 gibi çıktım. Değdi mi? Kesinlikle.

Sıra bana geldiğinde, elimdeki dört kitabı imzalattım. Sadece okur için değil aynı zamanda bir yazar için de bolca sabır gerektiren yorucu bir uğraş imza günleri. Onca geçen zamana rağmen Murathan Mungan'ın yüzünden hala tebessüm ve ilgi alaka eksik olmamıştı. Okuyucusuna olan saygısını her şekilde gösteriyordu.

Genelde fotoğraf çektirenler fazla olmakla birlikte ben tercih etmedim. Hem sırada bekleyenleri hem yazarı fazla meşgul etmemek kitaplarımı imzalatıp ayrıldım.
Fotoğraf çektirmek elzem midir ki? O an zihnime bir fotoğraf netliğinde kazındı zaten. Bu da bana yeter.

Totalde iki saatlik söyleşi, ardından üç saat süren imza kuyruğunun ardından epeyce yoruldum elbet fakat biriktirdiğim anılar bu tatlı yorgunluğa değdi.

15 Nisan 2016 Cuma

21. İZMİR KİTAP FUARI

Sadece İzmirlilerin değil, tüm Egelilerin merakla beklediği İzmir Kitap Fuarı gelip çattı. Bu yıl 21. kez düzenlenecek olan fuar 16-24 nisan tarihleri arasında, her zamanki gibi Alsancak'taki yerinde, Kültürpark'ta 9 gün boyunca okurları ağırlayacak.

Doğan Kitap'tan İletişim'e, Can Yayınları'na kadar yine geniş yelpazede birçok yayınevinin yer alacağı fuarın bu yılki onur konuğu İzmirli şair-yazar Hüseyin Yurttaş.

Ayrıca, bu yıl, 100. yaş günü anısına Behçet Necatigil, çeşitli panel ve etkinliklerle fuarda anılacak.

Peki bu yıl fuarda okurları neler bekliyor, hangi söyleşiler ve yazarlar yer alacak, bunlardan dikkat çeken birkaç ismi yazmakta fayda var. Planını yapacak, gitmeyi düşünen okurlar için de bir dipnot olsun.

Fuarın ilk haftasonunda, İsmail Saymaz ''Toplumsal Linç'' isimli söyleşisiyle 17.30-18.30 arasında Konferans Salonu 3'te okurlarıyla buluşacak.
Yine bir başka İletişim Yayınları etkinliğinde, Fehim Taştekin ''Ortadoğu nereye gidiyor?'' isimli söyleşisiyle 14.30-15.30 saatleri arasında Konferans salonu 1'de olacak.

Fuarın ikinci ve son haftasonunda ise, 23 Nisan Cumartesi günü oyuncu ve yazar Ercan Kesal ''Mühürlenmiş Zamanın İzinde Edebiyat ve Sinema'' söyleşisiyle 14.15-15.15 arasında Konferans Salonu 3'te olacak.

Günün bir başka etkinliğinde ise, Metis Yayınları'nın düzenlediği söyleşide, Murathan Mungan ''Yazdıklarımın Etrafında'' başlıklı söyleşisiyle 15.30-16.30 arasında Konferans Salonu 3'te okurlarıyla buluşacak.

Fuar, son gününde ise Enver Aysever, İlber Ortaylı, Üstün Dökmen gibi isimleri ağırlayacak.
13.00-14.00 saatleri arasında, konferans salonu 3'te İlber Ortaylı ''Türklerin Tarihi'' isimli söyleşisiyle yer alacak.

Remzi Kitabevi'nin düzenlediği söyleşide ise, Üstün Dökmen 14.15-15.15 arasında ''Romanlar, İnsanlar, İmkanlar'' başlıklı söyleşisiyle okurlarla buluşacak. Bu söyleşi de konferans salonu 3'te gerçekleşecek.


Tabii, tüm bunlar iyi güzel fakat kitap fuarlarıyla ilgili genel olarak bir şeye de değinmek lazım. Taş çatlasın yüzde 15-20'lik indirimlerle kitap fuarları nereye kadar devam edecek?

Yayınevlerinin maalesef her yıl bu konuda ketum davrandıklarını görüyoruz. Halbuki yazarla okuyucuyu bir araya getiren kitap fuarlarında, yayınevlerinin aynı zamanda okuyucuya sunduğu indirim oranının da cezbedici olması gerekmez mi?

Bugün baktığınız zaman, zaten fuar dışında, yılın her günü okurlar çeşitli internet sitelerinden aynı indirimlerle istedikleri kitapları alabiliyorlar.
Dolayısıyla yazarların imza ve panelleri dışında, bir okur için kitap fuarlarının ayırt edici, cezbedici bir yanı olmuyor.

Umarım artık bu konuyla ilgili yayınevlerinin daha eli açık davrandıkları günleri görebiliriz.
Temennimiz her açıdan okuru kazanan, kendine çeken bir kitap fuarı olması.

Şimdiden keyifli bir fuar olması dileğiyle.

12 Nisan 2016 Salı

BATMAN V SUPERMAN: DAWN OF JUSTICE

Gökyüzü engindir. Ucu bucağı bilinmez.
 İnsanoğlunun hayalgücü de öyle biraz. Düşündükleriyle, hayalleriyle gerçekle imkansızı bir adım daha birbirine yaklaştırır ve bu hayalgücünün eseri olan kimi ürünler ve karakterler, kitlelerde derin bir iz bırakır ve yıllar içinde fenomene dönüşür.
İlk kez 1938'de yayınlanan, Jerry Siegel ve Joe Shuster'in çizdiği Superman da bu fenomen karakterlerden biri.
Bugüne dek defalarca sinemaya uyarlanan ünlü DC Comics karakteri, 2013 yılındaki yeni uyarlama Man of Steel'de Henry Cavill ile bir kez daha beyazperdeye dönmüştü.
Ve öte yandan Gotham'ın koruyucusu Batman. Özellikle 2005-2012 yılları arasındaki Christopher Nolan'ın üçlemesiyle adeta altın çağını yaşayan, yeni bir forma bürünen Batman dünya çapında oldukça büyük bir hasılat elde etmişti.
Ve, DC Comics'in bu iki popüler karakterinin yolları ''Batman v Superman: Dawn of Justice'' filmiyle kesişti. Yönetmen koltuğunda, daha önce 300, Watchmen ve Man of Steel gibi filmleriyle tanıdığımız Zack Snyder oturuyor.
Superman rolünde, ikinci kez Henry Cavill'i izlerken, yeni Batman rolünde ise, açıklanmasıyla uzun süre gündemden düşmeyen ve tartışmalara sebep olan Ben Affleck'i izliyoruz.

Filmle ilgili detaylara girmeden konuyu özetleyecek olursak;
Kronolojik hikayede aradan yıllar geçmiş ve Bruce Wayne, namı diğer Batman, bir nevi Gotham'da inziva hayatı yaşamaktadır.  Öte yandan Metropolis'de ise tıpkı Batman gibi bir halk kahramanına dönüşen Superman.
Haklarında sürekli çıkan haberler ve halk arasında bölünmeye de yol açan rekabet bu iki karakterin birbirlerinden haz etmemelerine sebep olmuştur.
Fakat, filmdeki kötü karakterimiz Lex Luthor'un (Jesse Eisenberg) başlattığı kötü olaylar silsilesi bu iki süper kahramanı hiç ummadıkları noktalara sürükleyecektir. Tabii yanlarında Wonder Woman unsuru ile beraber.
Film, Bruce Wayne'in geçmişine inen oldukça güzel bir açılış sekansı ile başlıyor ve bizi en başından karanlık bir atmosferin içerisine sokuyor. Filmin devamında da, Batman'in geçmişine yönelik devam eden sahnelerle karakter filmin içerisine oldukça iyi şekilde yedirilmiş. Superman için ise geçmişe yönelik herhangi bir sahne mevcut değil. Bunu da 3 yıl önce Man of Steel ile zaten geniş yer ayırmalarına bağlamak lazım sanırım.
Oyunculuklarda ise hiçbir falso yok. Henry Cavill Superman rolünde yine oldukça iyiyken, asıl merak konusu olan Ben Affleck'in performansı ise olumsuz önyargıları yıkacak cinsten. Batman profiline gayet iyi uymuş diyebilirim Affleck için.
Yan karakterlerde belki Eisenberg'in biraz abartıya kaçan Lex Luthor yorumu için ufak bir eleştiri getirilebilir. Bunun dışında Wonder Woman rolündeki Gal Gadot'un da filme katkısı oldukça fazla.
İşin yönetmen mutfağında Zack Snyder, Man of Steel'in tersine burada çok iyi bir iş çıkarmış ve ortaya gayet güzel, karanlık atmosfere sahip bir uyarlama koymuş. Gözümde, Man of Steel ile yitirdiği kredi bu filmle tazelendi.
Aynı şekilde görüntü yönetmenliğinde de Larry Fong'un katkısı yadsınamaz. Film, Fong'un görüntüleriyle epik, karanlık bir forma kavuşmuş.
Müziklerde ise usta Hans Zimmer bu sefer Junkie XL ile çalışmış ve filmin ruhuna uyguna başarılı bir soundtrack çıkarmışlar.
Son olarak, bir de filmin sponsorlarından Türk Hava Yolları için dipnot düşmek lazım. Film öncesinde zaten yayınlanan reklam spotlarıyla başarılı bir reklam çalışması yapmışlardı. Filmin içerisinde de gözükerek bu PR çalışmasını pekiştirmiş oldular.
Özetle, ''Batman v Superman: Dawn of Justice'' çizgi romanın ruhuna ihanet etmeyen, cgi efektlerinin yanında senaryoyu da ihmal etmeyen başarılı bir uyarlama.
Puan: 10/8
İyi seyirler.

11 Nisan 2016 Pazartesi

JEAN-MARC VALLEE'DEN DEMOLITION

Yeniden başlamak.
Bazen ayağa kalkmasını bilmek gerek. Zor da olsa insan bir kırılma noktası olarak her şeyi silip yeniden başlayabilmeli. Bir enkazın içinden çıkıp tutunabilmeli.

Cafe De Flore (2011), Wild (2014) ve özellikle iki Oscar ödülüne layık görülen Dallas Buyers Club (2013) ile son yıllarda büyük ses getiren ve kariyerinde emin adımlarla ilerleyen Jean-Marc Vallée , bu hafta ülkemizde vizyona giren son filmi Demolition'da bir yeniden başlamanın öyküsünü sunuyor izleyiciye.

Davis Mitchell (Jake Gyllenhaal), lüks bir hayat süren, eşinin babasının himayesi altında, bir finans şirketinde çalışan beyaz yaka bir çalışandır.

Filmdeki ''Eskiden, evrak çantası taşıyan insanlardan olacağımı hiç düşünmezdim'' cümlesiyle sıkıcı, tekdüze bir hayatın içinde aslında hapsolan, içindeki tutkuları bastırmış bir karakter olduğu da özetlenir aslında.

Davis'in bu tekdüze hayatı bir gün kendisinin sağ kurtulduğu bir trafik kazasında eşini kaybetmesiyle değişir.

O günden sonra Davis, eşinin ölümünün ardından hayatın bir başka yüzüyle karşılaşırken bir yandan da hasır altı kalmış bazı gerçeklerin ortaya çıkmasıyla sarsıntılı bir süreç geçirir.
Her ne kadar başlarda umursamaz bir tavır sergilese de, zamanla bir arayış içerisine giren Davis, kendisini bir kabuğundan çıkma masalının içinde bulur.

Bu yeniden başlama mücadelesinde ise yalnız kalmayacaktır. Bir otomat şirketine yazdığı,  arasına hayat hikayesini de kattığı uzun şikayet mektupları, şirketin çağrı merkezi personeli Karen'in (Naomi Watts) dikkatini çeker. Karen ve oğlu Chris, Davis'in çıktığı bu anlam arayışında yanındaki isimler olacaktır.

Demolition'u ayakta tutan en büyük etken, Jake Gyllenhaal'in sunduğu etkileyici kompozisyon desek yanlış olmaz. Geçen yılki sarsıcı Nightcrawler performansı kadar olmasa da Gyllenhaal, Demolition'da da kendine has oyunculuğuyla, Davis Mitchell karakterine etkileyici bir şekilde hayat vermiş. 

Bazı oyuncular var ki, onların canlandırdığı karakterlerde, ''Yerinde şu olsaydı nasıl olurdu?'' demeye gerek bırakmayan bir performans ortaya koyarlar. Gyllenhaal da bu tarz, kendi imzasını katan oyunculardan biri kesinlikle.
Seçtiği isabetli projeler ve özellikle son yıllardaki büyük sıçrayışıyla kariyerinde falso bulundurmayan Gyllenhaal, bu isabetli projelere Demolition'u da eklemiş oldu böylelikle.

Gyllenhaal'a eşlik eden yan karakterlerde de falso yok. Naomi Watts ve Chris Cooper da iyi bir iş çıkarırken özellikle genç oyuncu Judah Lewis'in performansı görülmeye değer.

Demolition ile ilgili belki tek göze batan bir noktadan bahsedeceksek eğer; hikayenin odağındaki karakterlerin birden değişmesi ve buna bağlı olarak da hikayenin seyrinin de farklı bir yön alması diyebiliriz. Bu detay, filmin puanını bir nebze olsun düşüren unsurlardan biri.
Bunun dışında baştan sona, Davis'in ruh halini incelikle işleyen, yansıtan bir hikaye örmüş yönetmen Jean-Marc Vallée.

Özetle; Demolition, görülmesi gereken oyunculuklarıyla ve ağdalı bir anlatıma bürünmeyen, mizahı da dramı da dozunda senaryosuyla başarılı bir film. Haftanın izlenmesi gereken filmlerinden. 
Film puanı: 7.7

İyi seyirler
Bumerang - Yazarkafe