24 Aralık 2015 Perşembe

BİR YAZAR BİR KİTAP: PATTI SMITH- M TRENİ

''Çoluk Çocuk'' (Just Kids) ve ''Hayalperestler'' (Woolgathering) ile Domingo Yayınları'nın çevirisiyle Türk okurlarla buluşan ikon isim Patti Smith, yüreğinden geçenleri anlatmaya ''M Treni'' ile kaldığı yerden devam ediyor.

“Oğlan büyüdü, baba öldü, kız benden uzun, kötü bir rüyadan dolayı ağlıyor. Lütfen sonsuza dek kalın, diyorum tanıdığım şeylere. Gitmeyin. Büyümeyin.”

Çoluk Çocuk ile bizi fena halde hazırlıksız yakalayan Patti Smith, “hayatımın yol haritası” olarak tanımladığı M Treni’nde zihninin derinliklerine doğru bir tren yolculuğuna çıkıyor.

Patti Smith anılarını, hayal dünyasını, bir bardak koyu kahveden ya da bir Mu-rakami satırından aldığı hazzı bir araya toplayıp kelimelerle tutturuyor. “Kay-bedip bir daha bulamadıkları”nın yerini yine kelimelerle dolduruyor. “O gamsız balona, dünyaya inanıyorum” diyen koca ruhlu bir sanatçının hayata yazdığı bir aşk notu M Treni.

 “Harika şarkı sözleri yazmak bir şey, M Treni gibi bir kitap yazmak ise bam-başka bir şey. Bundan sonra yapacaklarını saymazsak M Treni, Patti Smith’in yarattığı en iyi şey.”

-The Nation

 “Patti Smith bizim için yaşıyor, yazıyor ve söylüyor.”

-Washington Post

 “Okuduğum en sıra dışı, en nefes kesici kitap.”

-Maria Popova, Brain Pickings

13 Aralık 2015 Pazar

BİR YAZAR BİR KİTAP: HAKAN GÜNDAY- AZ

''Sonra da evden çıkıp duvardaki delikten geçti ve karanlığın içinde Oğuz Atay'ın mezarına doğru koştu. Mezar taşının yanına çöküp 'Buradayım' diye fısıldamaya başladı.
'Bak, buradayım işte. Buradayım. Senin yanında. Zaten hep yanındaydım. Her zaman. Bak şimdi de buradayım...'

Derda ağlıyordu. Neden bilmiyor, ama ağlıyordu. Belki yıllardır yalnız olduğu için. Belki kendisi de insanlara bakıp 'ben buradayım, siz neredesiniz' dediği için. 
Belki de sadece yalnızken ağlayabildiği için. Belki bir de Oğuz Atay'ın yanında gözyaşı dökebildiği için.
Ağlıyordu Derda. Bir yandan da Oğuz Atay'ın üzerindeki menekşeleri okşuyordu. Neden ağladığını bilmediği için de, daha çok ağlıyordu. Hıçkırıklarının arasından da fısıltıları geçiyordu.

'Buradayım, buradayım, buradayım...'

Korkuyu Beklerken'deki öyküleri anlatması istense, beceremezdi. Ne adlarını sayabilir ne de konularını sıralayabilirdi. 
Çünkü ne o kadar kelime vardı zihninde, ne de o kelimeleri taşıyacak düşünceleri. Ama dediği gibi, ölene kadar oradaydı.

Hatta öldükten sonra bile... Orada... Daima... Gökyüzü ya da başka boyutların görünmez bir katmanında, yan yana, iç içe iyilik ve adı konmamış bir huzurla harçlanmış biçimde.... 
Bilmekten öte hissetmekle gidilen bir yerde. Enstrümanların adı bilinmese de, hayatta ilk kez duyulan klasik müzikten sulanan gözlerin yağmur damlası olup ışığı yedi renge böldüğü bir yerde....
Cehalet ve bilgeliğin hiçbir anlam ifade etmediği bir yerde... Oğuz Atay nerede duruyorsa, orada...

Tutunamayıp nereye düştüyse orada.... Belki de düşmeyip yerçekiminden muaf olduğunu fark ettiği anda... Tutunarak değil, uçuşarak gittiği yerde...''

12 Aralık 2015 Cumartesi

BLOGCUNUN NOT DEFTERİ (2015-12.12)

YARATICI, DİNAMİK BİR UYARLAMA: STEVE JOBS

2011'de yaşamını yitiren, teknoloji dünyasının yenilikçi ismi Steve Jobs'un hayatı; 2013 yılında, fiziksel benzerliğiyle de dikkat çeken Ashton Kutcher'ın başrolünde yer aldığı Joshua Michael Stern filmi ''jOBS'' ile beyazperdeye taşınmıştı.

İki yıl sonra ise, şimdi Danny Boyle'un yönetmen koltuğunda oturduğu, senaryosu Aaron Sorkin'in güçlü kalemine teslim edilen, Walter Isaacson'un aynı adlı biyografisinden uyarlanan etkileyici bir yapımla bir kez daha beyazperdeye taşındı. Bu kez çok farklı.

Hiç lamı cimi yok, muazzam bir uyarlama olmuş.
Film, Jobs'un kariyerine genel bir bakış atmaktansa, kariyerinin özel anlarına yoğun bir anlatımla yaklaşmayı seçmiş ve nefis olmuş. Seri diyaloglar, bir an düşmeyen tempo, karşılıklı döktüren performanslar.
Bu sayede ve tabii ki Sorkin'in elinden çıktığını belli eden diyaloglarıyla 2013 yapımı jOBS'un çok önünde bir film olmayı başarıyor. Adeta uyarlama böyle olur dedirtiyor.

Zaten Aaron Sorkin'in diğer işlerine aşina olanlar, bu filme de zorlanmadan, daha ilk dakikadan adapte olacaklardır. Filmin dokusuna hakim olan Sorkin etkisi kendisini öyle belli ediyor ki, kalemiyle filmin, yönetmenin, oyuncuların önüne geçiyor Sorkin. Böyle bir muazzam etkiyi de Sorkin'den başkası bırakamazdı. Bu film ne Boyle ne de Fassbender filmi. Tam olarak Aaron Sorkin şaheseri diyebiliriz.

Performanslara gelirsek; Michael Fassbender kusursuz bir Steve Jobs portresi sunuyor. Kıvrak zekası, hırsı, zaafları, dakikliği ile etten kemikten bir Jobs olmayı başarmış. Bu ödül sezonunda adını çok duyacağız gibi. Nitekim, geçen gün açıklanan Altın Küre ödüllerinde de bu performansıyla aday gösterildi.

Sadece endamı bile yeten Kate Winslet de Fassbender'dan aşağı kalmıyor. Joanna Hoffman rolündeki performansıyla Fassbender'in ekürisi olarak film boyunca şahane bir performans ortaya koyuyor. Fassbender ile olan karşılıklı sahneleri ayrı bir zevkti. Aralarındaki kimya sayesinde, enerji seyirciye de yansıyor.

Son noktada, ''Steve Jobs'' güçlü senaryosu, yönetmenliği ve oyunculuklarıyla bir şov sunuyor. Haftanın  kaçırılmaması gereken vizyon filmi.
İyi seyirler.
Puanım: 8.3

CEMİL KAVUKÇU'DAN YENİ KİTAP: O VAKİT SON MİMOZA

Türk edebiyatında öykü denilince akla gelen ilk isimlerden biri şüphesiz Cemil Kavukçu.
Ve yine şüphesiz, yeni kitabı ''O Vakit Son Mimoza'' ile bir kez daha okurun yüreğine işleyecek.

''İçeri girdiğimizde boş gözlerle tavana bakıyordun. Sonra bize döndün, gülümsemeye çalıştın. Sana başka bir gözle bakıyordum artık. Yalnız ben değil, hepimiz öyle bakıyorduk. Bizi kandırmıştın. Ama en acısı, hiçbir şey olmamış, hastaneye yatacağın güne kadar gizli gizli içmemişsin gibi kandırmaya devam ediyordun. Ne yapabilirdik? Bu koşullarda kızamaz, eleştiremez, kalbini kıramazdık. Olan olmuş, her şey bitmişti artık.

O Vakıt Son Mimoza, Cemil Kavukçu'nun belki en hüzünlü kitabı. Alkol bağımlılığı nedeniyle hastaneye yatırılmış bir dost, zaman kavramını yitirmiş yaşlı bir anne, batmak üzere bulunan, hedefsiz, menzilsiz bir gemiye toplanmış düşsel çocukluk kahramanları… Kavukçu'nun, yaşamı her yönüyle kavrayan, her duygunun hakkını veren öykülerinde sıra hüzünde… Ama okuyunca göreceksiniz; en umutsuz anlarımızda bile bahçemize bir fidan diker, bir sokak hayvanıyla dost olur, ölüm döşeğinde gülümseriz. Çünkü insan asıl umudunu kaybettiği zaman ölür. ''

5 Aralık 2015 Cumartesi

BLOGCUNUN NOT DEFTERİ (2015-05.12)

COLDPLAY DÖNDÜ: A HEAD FULL OF DREAMS

Coldplay yedinci stüdyo albümü ''A Head Full of Dreams'' ile geri döndü.
Geçtiğimiz haftalarda albümden ''Adventure of a Lifetime'' isimli parçayı paylaşan grup, 11 şarkıdan oluşan albümün tamamını yayınladı.

1. "A Head Full of Dreams"  

2. "Birds"  

3. "Hymn for the Weekend"  

4. "Everglow"  

5. "Adventure of a Lifetime"  

6. "Fun" (featuring Tove Lo)

7. "Kaleidoscope"  

8. "Army of One"

9. "Amazing Day"  

10. "Colour Spectrum" 

11. "Up&Up"  

Ancak albümle ilgili bir gelişmeyi belirtmekte fayda da var. Kasım ayında Adele yeni albümü 25'i Spotify'da yayınlamama kararı almıştı. Aynı durum maalesef burada da var. Coldplay de şimdilik yeni albümünü Spotify'da yayınlamadı. Bu tarz örnekler çoğalacak mı bilmiyoruz ama bu gidişat Spotify vb. müzik platformlarının aleyhine. Bakalım ne zamana kadar böyle devam edecek, merak konusu.

YILIN EN İYİ YERLİ FİLMİ: SARMAŞIK

Gönül rahatlığıyla yılın en iyi yerli filmi diyebileceğim bir yapıt: Sarmaşık
İlk uzun metraj filmi ''Gişe Memuru'' ile dikkatleri çeken genç yönetmen Tolga Karaçelik, ilk filmindeki yönetmenliğinin üstüne çok şey ekleyerek ortaya muazzam bir iş koymuş.
Yönetmenlik, oyunculuk, kurgu, tempo, kısacası her şey şahane bu filmde.

''Sarmaşık'' isimli gemi, ekonomik çıkmazlar, problemler sonucu, kalan 5 mürettabat ve kaptanıyla uluslararası sularda, limana demir atmış, belirsizlik içinde beklemektedir.
Mürettabat için başta eğlenceli bir mola olan bu belirsizlik, zamanla gerilime dönüşür ve mürettabat arasında sert tartışmalara yol açar.

Fazlasıyla etkileyici oyunculuklardan gücünü alan film özellikle Özgür Emre Yıldırım ve Nadir Sarıbacak'ın akılda kalan performanslarıyla zihne kazınıyor ve tüm övgüleri hakediyor.  Muazzam bir deneyim. Üst düzey gerilim, üst düzey oyunculuklar, tek mekanda baştan sona sekmeyen senaryo.

Haftanın en iyi vizyon filmi olan bu filmi ıskalamayın ve mutlaka sinemada izleyin.
İyi seyirler.
 Film puanı: 9.0



3 Aralık 2015 Perşembe

BİR YAZAR BİR KİTAP: HARİTA METOD DEFTERİ

“Geçmişi yalnızca ondan bir şey inşa edecekseniz anmalısınız,” demiş eski ustalardan biri. Ben kendi payıma geçmişimden bunu yapmaya çalıştığımı söyleyebilirim.

Ömrünün yıllarla ölçülen süresi “kaç ortalı” olursa olsun, yaşamı boyunca kendine çizdiği yol haritasını izleyerek bıkmadan usanmadan ders çalışan, elinden kolundan, kucağından defter, kitap, kalem eksik olmayan “bir çocuğun” anılarını yazdığı kitaba Harita Metod Defteri adının yakışacağını düşündüm. Umarım okunması, yaşanmasından daha güzel bir hayatın kitabı olmuştur.

-Murathan Mungan-

2 Aralık 2015 Çarşamba

BLOGCUNUN NOT DEFTERİ (2015-02.12)

YENİ YILIN AJANDALARI

Aralık ayı bir kez daha geldi. Yine nasıl geçtiğini anlamadan bir yılın daha son ayına girdik. Çok anı biriktirdik. Güldük, hüzünlendik, şaşırdık, filmler izledik, kimileri aklımıza daha çok kimileri daha az kazındı. Tekrar tekrar dinleyeceğimiz şarkılar keşfettik belki de, muazzam albümler dinledik. Altını çizdiğimiz, dönüp dönüp tekrar elimize aldığımız kitaplar okuduk.

Ve Aralık ayı biraz da yeni yılın ajandalarına göz gezdirmek demek. Günlerini plana bölmeyi, notlar almayı, bir şeyler karalamayı sevenler için markalar 2016 ajandalarını vitrine koydu.
Yerli üreticiler arasında Ece'den Keskin Color'a, Kırmızı Kedi'den, Metis'e uzanan geniş yelpaze varken, ithal markalar arasında da klasik markalardan olan Moleskine'den Paperblanks'a seçenekler mevcut.

Ben henüz karar veremedim ama Moleskine yeni modelleriyle yine ağır basıyor biraz. Bu arada not defterlerini severek kullandığım zarif modeller sunan Paperblanks'a göz atmanızda da fayda var derim.

SPIELBERG'DEN IŞILTILI DÖNÜŞ

Steven Spielberg; 10 yıl sonra Munich estetiğinde, yetkinliğinde bir filmle geri döndü: Bridge of Spies

Soğuk Savaş'ın ortasında ABD ve Sovyetler arasındaki bir diplomasi krizini, bir avukatı (Tom Hanks) eksenine alarak anlatan Bridge of Spies'in senaryosunda Coen Kardeşlerin imzası bulunurken (Matt Charman ile birlikte) görüntü yönetmenliğinde ise Spielberg'in daha önce de bolca çalıştığı Janusz Kaminski bulunuyor.

Beklentileri kesinlikle karşılıyor Bridge of Spies ve Spielberg filmografisinde önemli bir yere konumlanıyor. Kaminski'nin de şahane katkısıyla başarılı bir dönem atmosferi, Coen'lerin senaryosu, sekmeyen bir kurgu ve Tom Hanks'in her zamanki kalbürüstü performansıyla ortaya ''şık'' bir dönem filmi çıkmış.

Fakat, burada özellikle Mark Rylance'a bir parantez açmak lazım. Tom Hanks'in yanında ezilmeyen performansıyla filmin dikkat çeken ismi oluyor. Aday olur mu? Keşke olsa. Hak ediyor.

Senaryodaki Coen etkisinden midir bilinmez, film Spielberg'in alameti farikası olan Amerikan milliyetçiliğine övgüden uzak ilerliyor. Bu yönden Spielberg filmografisinin en başarılı filmi olan Munich gibi dengeli bir anlatım kurmayı başarıyor. Bu yüzden hem nalına hem mıhına vuran ilk yarıyı daha çok sevdim. Zira ikinci yarıda, özellikle sonlara doğru klasik Spielberg dokunuşu hissediliyor. Kahramanlık teması, milli marş ve kapanış.

Bridge of Spies; 2000'lerdeki en iyi filmi olmasa da, zeki ama tembel yönetmen Spielberg'in hala formda olduğunu ispatladığı bir film olmuş. Filmografisinde sağlam bir yer edinecektir. Benim için hala en iyi filmi ''Munich'' olsa da Bridge of Spies'i da 2000 sonrası en iyi Spielberg filmleri arasında gösteririm.

Film, muhtemelen Oscar yarışına da dahil olacak. Zafer onun olur mu? Olsa sevinirim ama meydan boş değil, sağlam rakipleri var. Zor, bekleyip göreceğiz.

2000 sonrası Spielberg Top 3: 1) Munich 2) Terminal  3) Bridge of Spies

Film puanı: 8,1

ADELE'DEN ''25'' 
Adele'nin yeni stüdyo albümü ''25'' geçtiğimiz haftalarda çıkmıştı ve çıkar çıkmaz fırtına gibi esti desem abartı olmaz. Çünkü ABD'de muazzam bir satış yaparak ''En hızlı satan albüm'' rekorunu kırdı.

Fakat Spotify ve Deezer kullanıcılarına kötü haber var. ''25'', bu platformlardan dinlenemeyecek.
İleride bir değişiklik olur mu bilinmez ancak şimdilik dijital ortamda sadece Apple Music kullanıcıları dinleyebiliyor.


ROTRING ESPRIT 0.5

Kalemleri severim, koleksiyon yapmaya bayılırım. Uzun zamandır aradığım, kovaladığım, üretimi durdurulmuş bir kalemi daha bugün itibariyle ekleyebildim koleksiyonuma: Rotring Esprit 0.5
Metal gövdesi, bir düğmeyle içeri giren mekanizması ile 80'lerden bir Rotring üyesi.




1 Aralık 2015 Salı

İYİYİM, SEN NASILSIN?

-Naber?
-İyiyim, sen nasılsın?

Hep ezbere diyaloglarla geçiyor günlük rutinimiz. İçimiz kan ağlasa bile insanlara söylediğimiz yalan sözler, yüzümüzdeki gülümsemeler.

Halbuki doğru cevabı birinden bekler gibi herkes. Sanki biri çıkıp ''İyi değilim'' diyebilse, devamı gelecekmiş gibi. Sanki o zaman rahatlayan insanlar birbirlerine yalan söylemeyi kesecekmiş gibi. O kıvılcımı, dürüst cevabı bekler gibiyiz.

Sanki tüm gün maskeli bir balodayız ama bitmiyor...
Bumerang - Yazarkafe