27 Haziran 2015 Cumartesi

DARK PLACES (2015)

Yıl 1985...
Kamuoyunda Priarie katliamı olarak bilinen Kansas'taki bir çiftlikte gerçekleşen cinayette bir anne ve iki çocuğu öldürülür.

Elde sadece bir video kamerayla kaydedilmiş birkaç dakikalık görüntüler ve evin sağ kurtulan en küçük kızının (Libby) mahkemedeki ifadeleri vardır.
Libby'nin (Charlize Theron) ifadeleriyle abisi Ben, cinayetin sanığı olarak tutuklanır ve cezaevine gönderilir.

Aradan yıllar geçer. Libby; Priare katliamının sağ kurtulan çocuğu olarak ülke çapında bir üne kavuşur.

Geçimini, ülkenin dört bir yanından gelen bağışlarla, adına yazılan bir biyografiden gelen kazançlarla sağlamaktadır. Fakat bir gün, hazıra dağ dayanmaz misali Libby'nin hesabındaki para suyunu çekince, gelir elde etmenin yollarını aramaya koyulur. Tam da bu sırada gelen bir telefon can simidi gibi yetişecektir. Ancak aynı zamanda gelen telefonla beraber Libby; bir sır perdesi gibi üzeri örtülen geçmişiyle yüzleşmeye başlayacaktır.

Arayan ''The Kill Club'' isimli, başta kulağa ürkünç gelen bir topluluğun üyesidir ve Libby'e kulüpte konuşma yapması karşılığında 500 dolar verecektir.
Teklifi kabul eden Libby, kulübe vardığında geçmişte işlenen ünlü cinayetlere olan meraklarıyla araştırmalar yapan bir üye profiliyle karşılaşacaktır ve kulüp Libby'den sağ kurtulduğu cinayetin detaylarının aydınlatılması için yardım isteyecektir.

Adını özellikle geçtiğimiz yıl aynı adlı kitabından uyarlanan ''Gone Girl'' filmiyle duyuran Gillian Flynn'in yine senaryosunu kendi üstlendiği, 2009 çıkışlı romanından uyarlanan filmin hikayesi aslında tam da bu noktada ilginçleşiyor.

''The Kill Club''  isimli kulübün işleyişiyle dinamizm kazanan film, bu noktadan sonra barındırdığı gizemi ve soru işaretlerini film boyunca koruyor ve izleyiciyi filmin içine çekmeyi başarıyor.
Bu da şüphesiz yine Gone Girl'de zaten kaleminden çıkan senaryosunu hayranlıkla izlediğimiz Flynn'in marifeti.

Güzel bir fikirden hareket eden film, bu fikri de yavan bir senaryoyla harcamıyor ve çok katmanlı, gerilimin giderek tırmandığı bir senaryo ile sağlam bir temele oturtuyor hikayeyi.

Bu noktadan sonra filmin tek ana karakteri Libby olmaktan çıkıyor ve olayların seyrini Ben, Diondra gibi farklı karakterlerin açısından da görüyoruz. Bu da filmin sürekliliği içinde önemli bir pozitif unsur olarak karşımıza çıkıyor.

Katliamın 28 yıl sonrasında, 2013 yılında devam eden film, sıkça flashback yöntemine başvurarak katliamın yaşandığı zaman dilimi ile temas kurarak ilerliyor ve yapbozu tamamlıyor.

Filmde satanizme değinilen sahnelerde ise, aklıma 90'larda bizim ülke gündemini de epeyce meşgul etmiş olan, neredeyse her uzun saçlı ve küpeli erkeğin satanist ilan edildiği, haber bültenlerinin bolca nemalandığı (filmde de çok benzer bir tablo mevcut) zamanlar aklıma geldi, gülümsetti.  

Başrollerinde bu yıl daha önce Mad Max: Fury Road filminde de izlediğimiz Charlize Theron bulunuyor. Theron'un sade, abartısız oyunculuğu filmin dramatik yapısına katkıda bulunurken ona Nicholas Hoult, Corey Stoll, Christina Hendricks ve genç kuşağın dikkat çeken isimlerinden Chloë Grace Moretz eşlik ediyor.

Senaryo konusunda film, belki Gone Girl kadar sansasyonel olmasa da yine de oldukça tatmin edici.
Bu gidişle Gillian Flynn'in ve yapımcıların duracağını sanmıyorum. Ufukta bir ''Sharp Objects'' uyarlaması da gözükebilir.

Özetle; ''Dark Places'' dinamik senaryosuyla, oyunculuklarıyla, oldukça iyi, izlenesi bir iş.

77/100

İyi seyirler.


2 yorum:

  1. yazınız cok guzeldi okurken hic sıkılmadım takibime aldım blogunuzu iyi calısmalar :) -eminmetin.com.tr

    YanıtlaSil

Bumerang - Yazarkafe