6 Ağustos 2014 Çarşamba

EMEKÇİYİ HATIRLAMAK...

İşçi, emekçi, alın teri...

Bu kelimeler halk arasında daha çok ideolojik bir ifade olarak anılsa, algılansa da aslında belli bir ideolojinin sahiplenmesinden ziyade başlı başına bir gerçeklik olarak hayatımızın bir noktasında duruyorlar.

Sabahın 5'inde oturduğun sokağı sessiz sedasız süpüren biri, kış mevsiminde kalorifer kazanlarında çalışan biri, hayatını ortaya koyarak, her sabah belki de ölüme doğru yola çıkarak ekmeğini çıkaran bir maden işçisi.

Belki de çoğu zaman farkedilmeyen, gündelik hayatın arka planındaki detayların öznesi, iş hayatında figüran rolü üstlenen biri...

Peki, bu yazı bir ajitasyon yazısı mı?
Hayır. Öyle algılandıysa da affola. Neyin ajitasyonu olsun? Utanılacak bir şey midir işçi olmak, emek harcayarak alın teriyle para kazanmak.

Hayır, işçiler utanılacak bir mesleğe sahip değiller. Bahsetmek istediğim şey bu değil.

Bahsetmek istediğim şey, acı olan şey; utanma duygusuna zorlanıyor olmaları. Evet, zorlanıyorlar birileri tarafından.
Statüko tarafından, kendini üstün gören bireyler tarafından, şık takım elbiseleri kendine maske olarak kullanan sinsi bürokrasi dili tarafından hep utanmaya zorlanıyorlar...

Çalışıyorlar, çok çalışıyorlar, emeklerinin karşılığını bazen alamıyorlar bile. Çoğunlukla susuyorlar, az konuşuyorlar.

12 saatlik insanüstü mesaideki kısıtlı molalarda içtikleri bir bardak zift rengi çaya akıtıyorlar geçim dertlerini, efkarlarını. Bazen kendi aralarında konuşmaya bile gerek duymuyorlar. Yüzlerindeki tecrübeli yorgunluk anlatıyor zaten çoğu şeyi.

Kimisi okuyamamış, gelmiş. ''İmkanımız yoktu, okuyamadık'' cümlesi dökülüyor ağzından. Kimisi de okumak istememiş, kimisi ölen babasının ardından ailesini geçindirme derdine düşüp daha çocuk yaşlarda işçi olarak bulmuş kendini. Her birinin ayrı bir hikayesi var içlerinde yara olan.

Ama bir şey var ki, her biri onurlu, her biri temiz. Her akşam helal lokma götürecek olmanın vicdan rahatlığıyla gidebiliyor evlerine. Evet, belki her istediklerini alamıyorlar veya çocuklarının bazı isteklerine kulak kapatmak zorunda kalıyorlar istemeden ama alın terinin ne kadar kıymetli olduğunu en iyi onlar biliyorlar.

Eğer ölü sayısı belli bir sayının üstünde değilse, sessiz sedasız ölüyor işçiler. Gazeteler bile zoraki yer veriyor bazen, küçücük satırlara sığdırmaya çalışarak. Her gün ölüyorlar bir yerlerde, biz farkında değilken.

Ve geri kalanlar ''ekmek parası'' diyerek her yeni gün korkularını bastırıp çalışmaya devam ediyorlar.

Emekçiyi hatırlamak ama ölmeden önce hatırlamak...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bumerang - Yazarkafe