8 Mart 2014 Cumartesi

YIKIK BİR SİNEMANIN SİLÜETİ

Aranızda bağ kurduğunuz bir sinemanın yıkılması üzer insanı. Aslında genele yaymak lazım, daha doğru bir ifadeyle bir sinemanın yıkılması üzer insanı.
Çünkü bir sinema salonu sizin ile dünya arasında, hayat arasında bir köprü görevi görür. Beyazperde üzerinde birbirinden farklı hikayelere yolculuk ettikçe zaten ister istemez bir bağ oluşması kaçınılmazdır. Bu yüzden insan sinemasını sahiplenir. Defalarca oturduğu kırmızı koltuğu benliğinin bir parçası olarak kabul eder.

Ama... Aması da var maalesef. Yıkıldığını görür insan bazen. İş makinelerinin sesini duyar, duvarlarının yıkıldığını, beyazperdesinin yok olduğunu da görür.

Küçük bir sinemaydı. Tek salondan oluşan, şirin, avm içine hapsolmamış bir mekandı. Yıllarca gittiğim, küçük fuayesinde film öncesi bir kahve alıp içtiğim, meraklı gözlerle gelecek programına göz attığım bir sinemaydı. Alternatifsizdi benim için. Kendimi bağımsız hissedebildiğim bir kaçamak yeriydi.
Düşünün, küçük bir şehirde yaşıyorsunuz ve kültür-sanat faaliyetleri kısıtlı. Elbette bu sinemanın bende ayrı bir yeri olması da bu yüzden kaçınılmazdı.

Sonra bir gün yaz tadilatı dolayısıyla kapatıldı ama bu her yıl olan bir şey olduğu için umursamadım. Ne de olsa tekrar açılır diye düşündüm çünkü genelde her yıl temmuz-eylül ayları arası kapanırdı.
Meğer işin rengi öyle değilmiş. Ne oldu ne bitti, kapatılmasına gerekçe ne idi öğrenemedim ama eylül geldi, ekim geldi o sinema hiç açılmadı.
Uzun bir süre öyle hayalet gibi durdu oracıkta. Cansız, ruhsuz, paslanmış, eski film afişleri yerlerde sürünmüş kapısına kilit vurulmuş bir şekilde öylece durdu. Dile gelse neler diyecek, ne dertler yanacak kim bilir?

En sonunda birilerinin aklına gelmiş anlaşılan akıbeti. Fakat yeniden açmaya hiç niyetleri olmamış. Bir gün iş makinelerinin sesleri yükseldi, yeniden açılacağına dair umutlar da tükendi. Yıkmaya başladı makineler.
Perdesi, koltukları, gişesi. Hepsi bir enkaz yumağı haline gelene dek yıktılar.
En sonunda yıkım bitti, enkaz içinde bir arazi kaldı geriye. Baktığımda o sinemadan geriye sadece salonuna çıkan merdivenin arazide ayakta kalan tek yapı olduğunu gördüm. Evet, bir merdiven de olsa ayakta kalmıştı.
Düşündüm de kim bilir o merdiveni kaç kez inip çıktım? Kaç kez üstüne kola, patlamış mısır döküldü?

Ve sonrası... Birkaç ay boş kaldıktan sonra geçenlerde yeni bir inşaatın temelleri atıldı. Geriye kalan tek merdiven de yıkıldı. Sanırım bir apartman dikiliyor şimdi. Ne büyük eksiklik ama, tam da buna ihtiyacımız vardı zaten bizim de.
Şimdi artık oradan geçmekten nefret ediyorum. Pek geçmiyorum önünden. Geriye kalan son merdiven de yani o sinemaya dair son iz de yıkıldığına göre artık beni o araziye bağlayan bir şey kalmadı demektir.
Artık somut olmayan, anılarda yerleşen bir sinema olarak kaldı, tıpkı yıkılan her sinema gibi.

Tüm yıkılan sinemalara selam olsun...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bumerang - Yazarkafe