4 Mart 2014 Salı

İÇİNDE GÜNEŞ DOĞMAYAN BİR HİKAYE: THE SELFISH GIANT

İngiltere...
Soğuk, puslu, yağmurlu bir atmosfer. Şehrin iki farklı yüzünden biri. Sorunlar içinde büyümüş çocuklar, eğitim sistemiyle arası iyi olamayanlar, küçücük yürekleriyle karşı koymaya çalışanlar ama illa ki dönüp dolaşıp tekrar o sistemin içinde kaybolanlar, çaresiz aileler, küçük bedenler ama büyük umutlar...
Ve birbirlerine tutunmuş iki çocuk.

Bu iki çocuğun hikayesine odaklanırken bambaşka bir İngiltere sunuyor yönetmen Clio Barnard. Süslü caddelerden, vitrinlerden, telefon kulübeleriyle, mimarileriyle ünlü İngiltere'den öte farklı bir İngiltere yüzü var karşımızda. Çarpıcı, sarsıcı, mekandan bağımsız, tamamen hikayenin içine sokan çok başarılı bir film The Selfish Giant.

Soğuk, yağmurlu, depresif ama capcanlı, gerçekçi bir depresifliğe sahip bir hikaye. Üzerine güneş doğmayan bir hikayenin filmi.

Ülkemizde !f Bağımsız Filmler Festivali kapsamında üç şehirde (İstanbul, Ankara ve İzmir) gösterilen 2013 İngiltere yapımı The Selfish Giant; yönetmen Clio Barnard'ın ilk uzun metraj filmi ve bir ''ilk film'' için son derece başarılı bir film. Ben de filmi !f kapsamında izleme fırsatı buldum.

Kendi küçük dünyalarında bir kaçışın peşinde iki yakın arkadaş: Arbon ve Swifty
Okulla araları iyi olmayan, çevreleri tarafından hor görülen, polisle başının belaya girmesini istemeyen işverenler tarafından kullanılan, birlikte binbir türlü hayallerle hurdacılık yaparak para toplamaya çalışan, erken büyümek zorunda kalan ama ruhları büyümek istemeyen iki çocuğun hikayesini başarılı bir sinema diliyle anlatıyor yönetmen Barnard.
Bir ''ilk film'' olarak sadece kendisinin değil, aynı zamanda başrollerde izlediğimiz iki başarılı performansın sahibi Conner Chapman ve Shaun Thomas'ın da rol aldıkları ilk film.

Öncelikle karakterler çok başarılı. Oyuncuların gerçekten de ortaya bir karakter koymayı, derinleştirebilmeyi başardığını görüyorsunuz ki bazı kötüyü temsil eden tiplemeler hariç, ana karakterler desek daha doğru olacak. Kimi zaman kızıyorsunuz, belki nefret ediyorsunuz, sonra bir anda duygularınız, hissettikleriniz değişiyor. Vicdan muhasebesi yapmaya zorlayan bir film kısaca.
Belki o çocukları izlediğiniz zaman kendi çocukluğunuza döneceksiniz, o masumiyeti, görünen sert, aksi mizacın altındaki kırılgan hissi yaşayacaksınız.

Karakter ortaya koymak dışında bir başka dikkatimi çeken nokta filmde müzik kullanılmaması oldu. Sadece bir sahnede arkadan  müzik duyar gibi oldum ki kullanıldığı sahne tam nokta atışı gibi olmuştu, bunun dışında anlatmak istediğini müziğe, notalara yüklememeyi başaran ve iyi de yapan, filmin dram yükünü tamamen hikayenin işlenişi ile vermesi bu filmi daha da etkileyici kılıyor. Eminim her sahnede yoğun bir müziğe maruz kalsak bu kadar iyi olmayacaktı.

Hikaye işlenirken sadece arkada çalışan o iş makinelerinin sesi veya sokaktaki hayatın sesi bile zaten bu hikayeye yeterince güzel bir fon oluşturuyor.

!f kapsamında gösterildikten sonra ülkemizde vizyon şansı bulur mu bilemem ama eğer siz izlemenin bir fırsatını bulursanız bu hikayeye mutlaka küçük bir vaktinizi ayırın.
İyi seyirler.

3 yorum:

  1. Cocuklarla ilgili bir film, bir kitap, bir haber cok uzer beni. Hic istemem onlarin uzulmelerini, hastalanmalarini ve siddete maruz kalmalarini.Biraz cocukca belki ama sonu iyi bitiyor mu? ona gore izleyecegim.Sevgilerimle

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hak veriyorum size. Söz konusu karakter bir çocuk olunca hassaslaşıyor insan ama filmin sonu ile ilgili bir şeyler söyleyip de beklentinizi etkilemek istemem. O yüzden en iyisi hiç ipucu vermeyeyim ama izleyin derim bu hikayeyi.
      Pişman olmayacağınızı söyleyebilirim.

      Sil
  2. Kahramanları çocuk olan film ve romanları her zaman diğerlerine tercih etmişimdir. Hiçbir zaman da pişman olmadım. Çoğu, yazarların çocukluğundaki gerçek hayata dayandığı için herhalde çocuğun iç dünyasını hep çok güzel anlatmışlardır. Umarım, bahsettiğiniz filmi görebilirim :)

    YanıtlaSil

Bumerang - Yazarkafe